Sürdürülebilirlik … Spor ile iş hayatının inanılmaz benzerliği

15 Ağustos Cumartesi yaptığım 17km koşu, aslında bildiğim, ama bir süredir üzerinde düşünmediğim bir konuya yönlendirdi beni yeniden.

Bu konuya geri döneceğim, biraz sporculuk geçmişimden ve spora bakış açımdan bahsetmek istiyorum.

6 yaşında spora Almanya’da küçük bir kasabanın futbol okulunda başladım, hayalim Bayern Münih’te futbol oynamaktı, 10 yaşında ailemin Türkiye’ye dönüş kararı ile bu hayalim yok olmuştu. Ülkemde futbol ile ilgili şartlara uyum sağlayamadığım için futboldan uzaklaştım ve başta voleybol olmak üzere farklı branşlarda şansımı denemeye devam ettim. Ta ki Işıklar Askeri Lisesi hazırlık sınıfında koştuğum 1500m sınavına kadar. Okul takımı sporcusundan daha iyi bir 1500m derecesi koşunca tüm spor bölümü beni atletizm branşına yönelmem için ikna etti.

O andan itibaren her şeyim atletizm oldu, askeri lise ve Hava Harp okulunda yaz sezonunda pist yarışlarına (800 ve 1500m), kış sezonunda kros ve yol yarışlarına (10 – 40km arası) katıldım, atletizm liginin profesyonel bir kulübünde koştum, farklı dereceler ve madalyalar kazandım. 800m’de 1,57 ve 1500m’de 3,59 derecelerini yapacak kadar da çok çalıştım. Açıkçası içimde kalan tek şey oldu, o da milli takım seçmelerine katılmama izin verilmemesi oldu.  Bir askeri lise öğrenci lideri olarak milli takım sporcusu olunamıyormuş maalesef.

Boğaziçi Üniversitesinde de atletizme devam ettim, ancak koşmanın benim için hobiye dönüştüğü dönem de üniversite dönemi oldu. Mezuniyetten sonra da hobi olarak bugüne kadar, yaklaşık 25 yıldır, koşuyorum. Koşmayı seviyorum, güzel ülkemin ve dünyanın çeşitli bölgelerinde koşma fırsatım oldu. Hayal kurabiliyorum, önemli meseleleri koşarken düşünebiliyor ve bitirince aldığım notlar üzerinden bunları hayata geçirmeye çalışıyorum. Kısaca koşmak benim için iş hayatım ile özel hayatımın birbirine karıştığı keyifli ve güzel bir hobi.

Özetle 45 yıldır sporun içindeyim ve öğrendiklerimden biri şu : seni öldürmeyen şey seni güçlendirir.

Bu kadar yıl spor yapınca ve bunun 25 yılını iş hayatı ile iç içe yapınca, insan önemli çıkarımlar elde ediyor ve bunları hayat tecrübesine ekledikçe de yararını görüyor.

Mesela sporu sistematik yapmak çok önemli, hem zamanı, hem sağlığı hem de vereceği hazzı yönetmek için. Aynı şekilde birçok işi de sistematik yapmak başarıyı beraberinde getirmiyor mu ?

Sporda disiplin çok önemli, tabii önemli başarılar veya sonuçlar elde edilmek isteniyorsa. İş hayatında disiplin daha mı az önemli ?

Spor ve iş dünyasının ilişkisi ile  ilgili iki makaleyi de paylaşmak istiyorum.

https://www.cnbc.com/amp/2018/04/27/7-sports-strategies-you-can-use-to-succeed-in-business.html

Çalışkan ve azimli sporcu mutlaka başarılı oluyor, aynı şekilde iş dünyasında da başarılı olma ihtimali çok yüksek.

İş hayatında teknolojinin hayatımıza daha çok girmesi, disrupt etmesi (alt üst etmek, oyunun kurallarını değiştirmek), yapay zeka ve makine öğrenmesi unsurlarının etkinliğini kanıtlaması ile IQ vs EQ denkleminde dengelerin değişeceği tahmin edilebilir. Bana göre EQ ile bağlantılı yetkinliklerin başarıda öne çıkması kaçınılmaz. Çünkü artık işi yönetmek yerine (bunun için teknolojiden yararlanmaya başladık) insan ve durumları yönetmek önem kazanmaya başladı. Bana göre, işte burada spor ile iş dünyasının birbirine paralellikleri eskiye göre daha çok ortaya çıkmaya başlıyor.

Giriş bölümüne geri dönecek olursam,

Birkaç yıldır aylık 100-120 km koşarak yılda 1.000-1.200 km yapma hedefim var. Bunu içinde bulunduğumuz yıla kadar başardım diyebilirim. 2020’ye girerken de bu hedefimi biraz daha geliştirip yıllık 1.500km ve 5-7 adet yarı maraton olarak belirledim. Yılın ilk iki ayı gayet güzel gitti, 1 Mart’ta Antalya yarı maratonunu da 99 dakikada tamamlayarak motive olmuşken Covid-19 gündeme bomba gibi düştü ve 20 Mart – 31 Mayıs arasını tek km bile koşmadan geçirdim. Haziran ile birlikte yollara geri döndüm ve kaldığım yerden devam dedim. O günden bugüne kadar spor ve iş dünyası bağlamındaki benzerliği çokça düşündürecek durum yaşadım. En sonuncusunu çok önemli buluyorum. Altyapım yeterli düzeyde güçlenmediği ve stratejik olarak hazır olmadığı için belli bir noktadan sonra (bu durumda ilk 10km) performans düşüyor, yorgunluk, bıkkınlık başlıyor. Tabii bu durumda bir an evvel bırakmak istiyorsun, ama bırakmıyorsun, çünkü hırslısın. Bu da durumu daha iyiye götürmüyor, aşırı yorgunluğa götürüyor. Sonuç : hedeflerinin gerisinde kalıyorsun, çok daha iyi bir derece ile tamamlayabileceğin koşuyu moral bozucu ve yorgun şekilde tamamlıyorsun. Tekrar koşmak için uzunca süre dinlenmen gerekiyor. Senden daha güçlü altyapısı olan arkadaşların (rakip demeyelim) arayı açıyorlar. Yetiş yetişebilirsen ondan sonra.

Şimdi sporda yaşadığım bu örneği bir şirketi / organizasyonu düşünerek canlandırmak oldukça kolay. Tespit de çok açık : her organizasyon uzun vadeli hedefini belirlenmeli, buna giden yolda kısa vadeli antrenman programlarını yapmalı, altyapısını buna göre planlamalı ve gerçekleştirmeli. Çok çalışmalı ve ani durumlara karşı esnekliğini oluşturmalı, gerekirse antrenman programında değişiklik yapabilmeli. Bu reçete ile başarı kesin 🙂 tabii arada sırada elde edilen kazanımları da kutlamak güzel olur .

😊 Mutlu et, mutlu ol 😊

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: